11 Aralık 2011 Pazar

Trois Couleurs Rouge

Üçlemenin kırmızısı ve son olanı...Usta yönetmen Kieslowski'nin renk üçlemesinin hazmı en zor olanı kuşkusuz.En çarpıcı olanı ve fazlasıyla sarsıcı...
Oluşan esrarengiz bir ilişki ile iki kişinin kendilerini bulma mücadeleri bir bakıma.Yapımın her karesinde görebileceğiniz gibi kişilik,benlik arayışı ve bu ilişkiyi yansıtan kardeşlik duygusu mevcut.
Ana düşüncesi bu olmasada filmde büyük bir yalnızlık teması gizli.İnsanların hayatlarındaki kötü kesitleri dinleyen geçmişin hataları ile boğulmak üzere olan yaşlı bir yargıç ve başkalarının mutluluğunu dinleyerek kendini teselli eden bir kişilik.Düşünsenize armut likörünü içmek için uygun ortam bulamadığından yıllarca açamamış biri.Ve sonrasında kendini bulma yolundaki emin adımlar, hayata binevi yeniden dönüş.Çocukların,ağaçların,kuşların gülümsemesini yeniden görmek gibi tıpkı.

Neyin doğru olup olmadığına karar vermek bana namussuzluk gibi geliyor ' sözü ise geçmişi ile yüzleşemeyen bir yargıcın etkileyici repliği...
Yapıma yargıç gözünden yaklaştım çünkü beni en etkileyen kısım buydu diğerlerine nazaran.Tek boyutlu bir inceleme oldu bu yüzden.
Şuan hayatta olmayan usta yönetmenin kendisi ve tüm sinema dünyasının en iyilerinden sayılan bu seri ile bir çok insan benim gibi farklı duygular yaşamıştır.Özellikle serinin son filmi diğerlerine nazaran daha bağımsız bir yapım gibi aslında.Diğer filmlerde eksik bir şeyler bulabilirsiniz ama bu son yapım üçlemenin tüm filmleri ile bağlantılı ve şok edici finali ile mükemmel bir yapım...

[ B+ ]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder