31 Ocak 2012 Salı

The Tree of Life

Çocukluk öldüğünde geriye kalan cesetlere "yetişkin" adı verilir ve bunlar cehennemin kibarca söylenişi olan 'toplum'daki yerlerini alırlar.

Sanat sanat için midir veyahut toplum için mi? Bence ikiside değil. Sanat Tanrı içindir. Onun bu lütuflarına karşı minnettarlık göstergesidir. Tıpkı Malick'in bu eseri gibi. Ne kendi sanatına karşılık, ne de bizlere yapmış. Hayır. Yarattığı tüm güzellikler ile Rabb'a ithaf etmiş. Bu yüzden izlemesi zor bir film. Belki yine bu yüzden, bu kadar hayranlığım. Yakın zamanda çıkmış böyle bir film ile karşılaşmak, kaçırılmaması gereken bir şey. Tarkovsky'den beri 'gerçek sinemaya' susuyorum diyordum ya... Malick her anıyla onu anımsattı. Yapıtlarına bir başyapıt daha ekledi.

Herkesi sevin.
Her yaprağı. Her ışık hüzmesini.
Bize hediye.

Ne etkileyici sözler geçiyor öyle. Hayran bırakası sahneler, anlar. Giden masumiyet. Büyüyüp otoriteye bağlı kalma çabası. Bir evrim-değişim gözler önünde. Bunlar görürcesine kendinden nefret eden çocuk. Bu değişim nedeniyle hissettiği duygular... Keşke, hep çocuk değilde çocuk gibi kalsak, öyle hissetsek, öyle şükretsek, davransak. Toplumla özdeşleşip hayvanlaşmasak.

Aile'nin olumlu-olumsuz kattığı değerler ile bir çocuğun psikolojisi. Geçirdiği değişimler. Pişmanlık. Bunları harikulade gösteren oyunculuklar. Hüzünlü bir sanat filmi. Gözümde başyapıt.


[ A+ ]


11 Aralık 2011 Pazar

Trois Couleurs Rouge

Üçlemenin kırmızısı ve son olanı...Usta yönetmen Kieslowski'nin renk üçlemesinin hazmı en zor olanı kuşkusuz.En çarpıcı olanı ve fazlasıyla sarsıcı...
Oluşan esrarengiz bir ilişki ile iki kişinin kendilerini bulma mücadeleri bir bakıma.Yapımın her karesinde görebileceğiniz gibi kişilik,benlik arayışı ve bu ilişkiyi yansıtan kardeşlik duygusu mevcut.
Ana düşüncesi bu olmasada filmde büyük bir yalnızlık teması gizli.İnsanların hayatlarındaki kötü kesitleri dinleyen geçmişin hataları ile boğulmak üzere olan yaşlı bir yargıç ve başkalarının mutluluğunu dinleyerek kendini teselli eden bir kişilik.Düşünsenize armut likörünü içmek için uygun ortam bulamadığından yıllarca açamamış biri.Ve sonrasında kendini bulma yolundaki emin adımlar, hayata binevi yeniden dönüş.Çocukların,ağaçların,kuşların gülümsemesini yeniden görmek gibi tıpkı.

Neyin doğru olup olmadığına karar vermek bana namussuzluk gibi geliyor ' sözü ise geçmişi ile yüzleşemeyen bir yargıcın etkileyici repliği...
Yapıma yargıç gözünden yaklaştım çünkü beni en etkileyen kısım buydu diğerlerine nazaran.Tek boyutlu bir inceleme oldu bu yüzden.
Şuan hayatta olmayan usta yönetmenin kendisi ve tüm sinema dünyasının en iyilerinden sayılan bu seri ile bir çok insan benim gibi farklı duygular yaşamıştır.Özellikle serinin son filmi diğerlerine nazaran daha bağımsız bir yapım gibi aslında.Diğer filmlerde eksik bir şeyler bulabilirsiniz ama bu son yapım üçlemenin tüm filmleri ile bağlantılı ve şok edici finali ile mükemmel bir yapım...

[ B+ ]

Patch Adams

Şair Dante'nin dediği gibi, yaşam serüvenimin ortasında kendimi karanlık bir ormanda buldum.Çünkü doğru yolu kaybetmiştim.Sonrasında doğru yolu bulacaktım...Ama en beklenmedik yerde...
Bitik bir hayatın ortasındayızdır.Ümiztsiz bir vaka misali işte.Ama tüm umudumuzun kırıldığı bir zamanda bile kendimizi bulabiliriz en kuytularda..Umudumuz başkalarının umudu olur.Mutlu oluruz çoğu zaman başkalarına yardım ederek.Onları gülümseterek.Her şey verilebilecek bir tebessüm için,insan için...
Tüm toplumlar olarak ne yazık ki, önce bir birey, ardında da bir toplum olarak programlanmış tepkilere şartlanmışız.Otoritenin kölesi durumunda yaşamayı sürdürüyoruz.Tabi buna yaşamak denilirse.Tıpkı uçuruma giden bir sürünün koyunları gibiyiz.Yaşam mücadelesi verdiğimiz kendi dünyamızdan pencereye bir bakın,insanlara,yaptıklarına ve yapmacık davranışlara,ciddi bir makamda bir o kadar resmi kişilere bakın.Nasıl olur bilmem ama bir adım atın hayatınızı değiştirmek için...Dünyayı, insanları ve geleceği değiştirmek için...


Deyinmem gereken o kadar çok şey var ki...O kadar anlam dolu,hayat,yaşam dolu düşünceler benimsedim ki bu yapım sayesinde,umarım bunları sizlerede yansıtabilmişimdir.Yaşama dair müthiş düşünceler çıkarabileceğiniz bir yapım.Fazlasıyla anlam yüklü ve mesajlar içeren türden.Farketmeden bağlı kaldığınız ve esiri olduğunuz bu otoriteyi umarım tüm izleyenler artık kırmak için yelken açmıştır.Şu yalan dünyada insan olduğumuzun yeniden farkına varmış ve mutluluk için yeniden savaşmaya başlamıştır.Artık yapmcıklıktan kurtulup duygusal tepkiler vermeye başlamışızdır.
Önemli olan değildir hastalığı tedavi etmek, önemli olan insanı iyileştirmektir.Mutluluk adına yapılmış en iyi yapımlardan.İnsaları mutlu bulmak,onlara kucak açıp,acılarına ortak olmak..Hepsi bu.Rütbesiz,makamsız,yenilikçi,objektif ve eleştirel bir bakış açısı ile her şey bazı şeyleri değiştirmek için.çocuklarımızın geleceği için belkide...

Filmden ve senaryosundan bahsetmeme gerek yok.Çünkü bir filmden öte benim için.Hayat için yaşam için yapılmış bir yapıt.Amacı sadece film olsun değil.En ciddi kişinin bile aşırı mutluluk yaşayarak yüzündeki bir tebessüm için.Her şey insan için...

[ A- ]


Grapes of Wrath

Bir zamanlar topraklarımız vardı.Sınırlarımız vardı.Yaşlılar ölüyordu ve gençler geliyordu, daima bir şeydik.Aileydik.Bir bütündük ve temizdik.Ama artık temiz değiliz.Temiz kalmamıza izin vermiyorlar.Artık aile değiliz,dağılıyoruz...
Dedelerimizin yaşayıp öldüğü topraklardan çıkmamızı nasıl isteyebilirler.Doğup ve öleceğimiz yerden bizi nasıl koparırlar.Kim? Nasıl? Oysa ki güzel bir aile tablosu çizilmişken bu olanlar niye? Ama herkes emir kulu,bu işi yapanlarında bir üstü var.Çoluk çocuğuna ekmek götürebilmek için yapanlar var bu işi.Suçlu yok..Suçlu olanları görüp susmak,görmemezlikten gelmek...Her zaman kendi davanız için savaşın...Belki siz bunun üzümlerini yiyemeyeceksiniz ama sayenizde pek çok kişi yiyecektir.


Bir romandan uyarlama olup John Ford'un hayat verdiği eşsiz bir klasik.Yeni başladığım klasikler serüveninde hiçbir zaman unutamayacağım bir yapıt.Unutulmaz bir dram.Dram filmlerine olan zaafım bu film ile daha da şekillendi.Ekonomik buhrandan dolayı fakir insanların üç kuruş için çektikleri öyle mükemmel anlatılıyor ki...Gerçekten ne yazacağımı bilemiyorum.Bir başyapıt.hüzünlü bir şölen. İzlediğim ikinci Henry Fonda filmi.Bu adama artık dahada hayranım.Gözlerindeki sır insanı büyülüyor.Jane Darwell izlediğim en iyi oyunculuklardan birini sergilemiş.Bir annenin ayakta tutmaya çalıştığı aile. Ancak bu kadar etkileyici oynanabilir.Adeta yaşamış.Birde vaiz rolünü canlandıran oyuncu ile her şey mükemmeldi.
İzleyebileceğiniz en iyi filmlerden.Tereddüt etmeyin.

[ A+ ]


Ladri Di Biciclette

Sanmayın Bisiklet için, Hayat için Bu Mücadele ..!

İkinci Dünya Savaşı sonrasında Roma...Sokaktaki insanlara bakın..Savaş sonrası oluşan ekonomik buhran ve işsizliğin getirdiği sefalet,fakirlik ve yoksulluk..Bir iş bulma ümidi ile yıllarca bekleyen insanlar.Döneminin tüm şartlarını sol görüşlü kişilerin eleştirilerine rağmen bu denli gerçekçi yansıtabilmiş bir yapım..Acıyı,hüznü,utancı her şeyi öyle derin bir şekilde empoze ediyor ki...Etkilenmemek mümkün değil.
Ufak şeylerle mutlu olabilmeyi her şeye rağmen başaran sıradan hayatlara şahit oluyoruz.Film boyunca kesilmeyen o yürek yakan müziği ile çaresizlik,umutsuzluk ve bir babanın oğlunun gözü önünde yedi dayak izleyende tokat etkisi yaratıyor.

Belkide yapımın bu kadar gerçekçi yani yeni-gerçekçi akımının önderi olarak gösterilmesinin en önemli payı oyunculuklar.Çünkü filmde oynayan kişiler yine dönemin fakir,yoksul halkından oluşan bir kitle.Böylece oyuncular yüzlerine ve kişiliklerine yapay maskeler geçirmeksizin filmde kendilerini canlandırmışlar..
Çocuk oyuncunun her şeye rağmen gözlerinde eksilmeyen mutluluğa şahit olacağınız bu yapım, sinema tarihinin yapı taşlarından biri olarak gösteriliyor..Yaşasın İtalyan sineması..

Nasılsa sonunda ölmeyecek miyiz? Neden şimdi ölelim ki..

[ A+ ]


10 Aralık 2011 Cumartesi

Eternity And a Day

Sonsuzluk ve Bir Gün...Gitmeden önceki son haykırışlar.Tadılmayan birçok duygu, değeri geç anlaşılan sevgiler.''Kendi dilime o kadar yakınken neden arada bir döndüm ülkeme '' diyor şair...Sonsuzluğa giden bu son günde akla geliyor güzel günler.Ertelenen sevgiler, kırık kalmış, tamamlanması imkansız şiir için heba oluyor.Sevilen şeyler için kıymetli şeyler harcanıyor...Geride buruk bir şekilde bırakılmış bir anne ve aşık bir kadın.Şimdi olmaz şimdi gidemem diyor şair, onca pişmanlık var iken geride, şimdi gidemem diyor ama yarın Sonsuzluk ve bir gün kadar...

Ben Sadece Aşık Bir Kadınım...
Sonsuzluk öncesi kalan son günde hayatının en güzel zamanlarının eskilerde kaldığını görüyor şair.Güzel günleri bir tebessümle anar iken, hatalarını pişmanlıklarını farkediyor.Aşık bir kadının yarım ve kırık bir şekilde bıraktığını, annesini her zaman ertelediğini görüyor..Hiç büyümeyen bir çocuk gibi yaptığı hataları..Bir şeyleri değiştirmek istiyor, gidemem diyor şimdi...Gitmemeliyim Anna.
Neden çürüyüp gider insan.Sessizce..İhtiras ve arzularla ikiye bölünerek..
Sonsuzluk öncesi, yani bir hayatın sonlanacağı bu son gün daha yeni başlamış bir hayat eşlik ediyor.Belkide kırık bırakılmış kelimeleri bulmada yardım ediyor...Bir hayat biterken biri çiçek açıyor.


"Son zamanlarda dünya ile tek bağlantım,şu bilinmeyen karşı pencere.Bana hep aynı müzikle karşılık veren...''
Bu hüzünlü son yolculukta eşlik eden o müzik...Öyle bir etki bırakıyor ki izleyende...Birde Bruno Ganz'ın şiir gibi oyunculuğu ile mest oluyorsunuz.

Beni Hayal Ettiğini Hayal Etmeye Cesaret Edemiyorum...
 Söz konusu ölümden korkmak değil, son gün kişinin kendisi ile yüzleşmesi..Ben neler yaptım hayatım boyunca..Hepsi bu.. Her saniyesinde yaşamınızı sorgulatan ve elimden kalem düşmeyerek etkileyici şiirleri her an not aldığım bu şaheser izlenmeye değer...


[ B+ ]



Stalker

İnanmak zorundayız zira başka kurtuluş yolu yok.Kendi içimizde ki bu savaştan çıkmak adına inanmak zorundayız.İnanmadıktan sonra hangi yüzle bir şey isteyebiliriz ki, başka kimden medet umabiliriz? Hakikate erişebilmemiz için tutunacak dalı (rab) bulmalıyız.Tek kurtuluş yolu bu!
“Zayıflık harika bir şeydir, güç ise hiçbir şey. Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir, öldüğü zaman ise sert, kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken zayıf, esnek ve tazedir. Kuru ve sert hâle geldiğinde ölür. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık ise varoluş tazeliğinin ifadeleridir. “

En derindeki dileklerimiz... Bunları gerçekten isteyebilecek kadar güçlümüyüz? İnançsız bunu başarabilir miyiz?
” Ya sende de işe yaramazsa? ”
Ruh fakirliğimizi gözler önüne seren bir Tarkovski eseri.Film hakkında konuşabilmek gerçekten zor.Bu donanıma sahip olduğumu sanmıyorum.Lakin izleyene öyle müthiş tecrübeler katıyor ki! Kendimizle yüzleştiğimiz bir yapıt, İnanışlarımızı, umutlarımızı acizliğimizi yansıtan... İnançsız bir hayatın umutsuz çırpınışları.

Çeşitli kamera açıları ve kareye yansıyan renk uyumları fazlasıyla ihtişamlı.Kısık bir şekilde ara ara çalan ve derin sohbetlerin içinde beliren sözler ile gerçek bir başyapıt Stalker.İnsanların inançsızlık denilen bu sonsuz ızdıraptan kurtulmak adına hakikate ulaşma çabası.İnsanı yorduğu kadar bittikten sonra rahata erdirdiği yadsınamaz bir gerçek.Evet yanlış değil, Stalker: bu kadar karanlık rutubet bir atmosferde kazanılabilecek en mükemmel deneyim.

[ A+ ]