8 Aralık 2011 Perşembe

Nattvardsgästerna

 Güvenecek birine ihtiyaç duyarken yalnız bırakılmak... Bu çok acı verici olmalı. Ama daha da kötüsü var. İsa, çarmıha gerildiğinde ve işkence altındayken ''Tanrım, Tanrım!'' diye bağırıyordu. ''Neden beni terkettin?'' Bağırabildiği kadar yüksek sesle.

Tanrının onu terkettiğini sandı. Anlattığı her şeyin yalan olduğuna inandı. Ölmeden önce İsa şüphe ile doluydu. Bu kesinlikle onun en büyük sınavı olmuştur.
Bu kesinlikle onun en büyük sınavı olmuştur. Tüm öğretilerini, davasını bir kenara atıp sorgulaması. Neden beni terkettin? Neden benden uzaklaştın? Neden?

Tanrı mı bizden uzaklaşır yoksa biz mi ondan? Biz mi görmek, işitmek istemeyiz. Var olduğunu bile bile neden şart koşarız, konuş deriz duymayacağımızı bile bile. Sırrın ermediği bu uzuvlarla ona ne kadar ulaşabiliriz ki? Kalp gözü açık olmadıktan sonra nasıl görebiliriz güzellikleri. Bir kitaptan veyahut etten kemikten bir taşıyıcıdan fazlası mı gerekiyor inanmak için? Anlamsızlık içinde acı çekmemek için fâni olmak yetmiyor mu? Ölümlü-gelip geçiciysek eğer sonsuz yaşamı kazanmak için yaşadığımızı bilmek güç mü? İnanmak güç mü? Bu hepimizin sınavı...


'' Kendime; ’Ben niçin dindarım?’ diye sordum ve şu cevabı verdim: ’Ben dindarım çünkü başka türlü olmam imkansız. Dindar olmak varlığım ve benliğim için zorunlu bir ihtiyaçtır. ''
( Auguste Sabatier )
Umarım üstad göçmeden evvel karanlıktan kurtulup ışığını bulmuştur. Umarım bize bıraktığı mükemmel eserlerin yanında kendi ebedi hayatını kurtaracak eserler de yapmıştır. Yeri doldurulamayacak bir üstad ve pek değerli eserleri.
''Hep Eugene O'Neill'in ünlü sözünü anıyorum: ’İnsanın Tanrı ile olan ilişkisini ele almayan tüm dramatik yapıtlar önemsizdir.’'' 
Ingmar Bergman

 [ A ]

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder